top of page

KAYIP

Benim gibi, aynı zamanda içleri kırılarak mı bilmiyorum, fakat eski yapıdaki evlere ilgi duyduklarından olsa gerek, ona hala zaman ayırıp bakan ve inceleyenler var.


Ben Karşıyaka'da yaşamaya başlayalı tam dört buçuk yıl oldu, ilkini ağustosundan yakaladığım beş yaz mevsimi geçirdim burada...sonbahar, kış ve yine beşinci ilkbaharımı kucaklıyorum şimdi. Kuşkusuz benden öncesi de vardı o eski binanın, ama ben ancak burada yaşamaya başladığım günden beri dünyadaki varlığından haberdarım. Bu gün o tarafa işim düştüğünden, yine gördüm onu...daha önce çekmiş olmama karşın, her defasında aklıma üşüşmesine engel olamadığım o hüzünle, yeniden fotoğrafladım onu.


Kimse, ya da iyiye güzele dair olan hiç bir şey kaderine, yani yok olmaya bırakılmamalı diye düşünmüşümdür hep...bugün de. Fakat ülkemde, bunun sıkça yapıldığını görmek herkese ayan olsa bile, ne olursa olsun bir bahar gününe yakışmayacak derecede hüzün verici.


Durup baksanız, eminim pek çoğunuz benimle aynı kanıya varacaksınızdır onun hakkında...yıllara meydan okuyor adeta, ne kadar bakımsız, yapayalnız bırakılsa da tüm heybetiyle dimdik ayakta. Öyle düşündürüyor istemsizce; sihirli parmaklarca yapılacak bir kaç dokunuşla, görkemli bir şahesere dönüşebileceği gerçeğini bildiğiniz, görmezden gelemediğiniz için bu kadar sarıp sarmalıyor ruhunuzu bu hüzün.


Ne olabilir mesela diyorsunuz, burada neler yapılabilir...ilk aklınıza resimler ve heykeller geliyor, tarihe iz bırakanlar. Onlar sergilense ne güzel olurdu diye düşünürken daha, ısınmaya duran içinizde renk renk balonlar havaya doğru yükselmeye başlıyor.


Müziksiz olur mu! Olmazlığını bildiğiniz bu ünlem cümlesinin gereksizliğinin farkında olduğunuzdan çok üzerinde durmuyor, kafanızda binanın giriş katı için tasarladığınız en aydınlık köşeye, dünyanın en güzel ayaklı ve kuyruklu piyanolarından birini yerleştiriyorsunuz...Hiç unutulur mu! Piyano çalmaktı; o çocukluğunuz, eşsiz ve ulaşılmaz hayalinizdi.


Bir süre renginde kararsız kalmanıza karşın...evet beyaz olmalı diyor, çevresinde yükselen binaların evin ışığını çalacağını bildiğinden bu renkte karar kılıyor aklınız. Yüreğinizde direnmiyor bu duruma; o zaten hep sevmişti beyazı.


Zamanda ileriye doğru bir yolculuk...Sokaktan geçenlerin duyduğu yok, mini bir konser başlıyor hayal gücünüzün götürdüğü gelecekte. Derken gençten bir adam duralıyor, binayı inceliyor; satılık yazısı yok ya, yine de alıcı gözlerle...belli ki o da ilgili bu tür eski yapıya sahip binalarla. Sıyrılıyorum, genç bir konservatuvar öğrencisinin piyanonun tuşlarında parmaklarının ayaklandırdığı Rodrigo'nun Gitar Konçertosundan. Genç adam...yoldan geçiyordu ya hani; duymuş olabilir mi? Hayaller, hele gelecekteki hayaller, ''Kimi duyarlı insanlarca işitilebilir mi ki?'' diye geçiriyorum içimden...


Uzun sürmüyor bu düşüncelerim, genç adam bir süre sonra yoluna gidiyor. Bense bu binanın yanından her geçişimde duyduğum hüznümü ve ağırlığını alarak ters istikamete, evime doğru yürüyorum...Hayallerimse evrene, sonsuzluğa emanet.


Lütfen! Birileri duysun...




Comments


bottom of page