İNSANIMMM
- Zeliha Aydogmus
- Sep 21, 2021
- 2 min read
Updated: Sep 22, 2021

Günce/21 Eylül...
Akşamın Adımları, Sabahın Karabasanları
Az evvel yürüyüşten döndüm, duşumu aldım, karnımı doyurup sigaramı yaktım ve sana yazmaya koyuldum. Aç karnına yuvarladığım bir kadeh şarabı da atlamamak gerekiyor tabii. Ah, kafamda neler dönüyor bir bilsen!
Bu sabah altı sularında alarmım çaldı. Bir kaç ertelemeden sonra kaçınılmaz son; uyandım. Oğlumun okulunun beslenmesini hazırlarken, bir yandan da kahvaltısını ve geç uyuduğu için bu günlüğüne çantasını hazırladım. Neyse, onu yolladım ve yazmaya başladım. Koyu mu koyu, kara bulutlar sarmıştı her yanımı, daha çok umuda dair bir zırnık bir şey bulamadığımdandı, aşağıdaki mektubu karalamışım.
Bu gecelik ya da şimdilik bu kadar. Gecenin ilerleyen saatlerinde coşar, yeniden yazmaya koyulursam, bak o konuda bir şey diyemiyorum...
Kendime iyi bak bi tanem. İşte o mektup...Çok takılma ama, herkese olur zaman zaman ya, öyledir de, geç.
Sevgilim, yoksa dostum ya da arkadaşım mı, belki de İNSANIM demeliydim? Hangisi kulağına hoş geliyor, yüreğini ısıtıyorsa işte o. Daha doğrusu, seni bilmem ama benden sana doğru hepsi. Bu sabah öyle yorgun, öyle bitkin hissediyorum ki kendimi, tahmin edemezsin. Sanki yaşamaktan yana grip olmuşum, elim kolum kalkmıyor da ondan, yataktan çıkmak istemeyenlerin halindeyim. Bir ömürde yaşanıp yaşanabilecek ne varsa, belki üç yüz, belki beş yüz bin kere yaşamış da olabilirim...Saymadım, bilemiyorum. Öyle bitkin, öyle berbat bir his yani. Hani toprağın altına girsem, sıkıca örtünsem, dahası, üzerimde çiçekler bitse, renkleri giyinsem de dinmeyecek, dinlenemeyecekmiş gibiyim; beterim.
Oysa bilsen, ruhumda kim bilir kaç baharın tohumu saklı ve her biri filizlenip içimi sarmak için nasıl da hayalperest, nasıl da telaşlı. Ama bırakmıyorlar be sevgilim. İster adına kader densin, ister alın yazısı ya da yazgı...Galiba daha çok insanlar; susuz, ışıksız koyuyor, yaşatmıyorlar baharı.
Ormanlarım da var tabii. İnsanın ruhunda bahar olur da coğrafyasında orman bulunmaz mı? İlk iş dallarımın, çiçek ve yeşil tonlarımın satır başında gülüp eğleniyor, koşup oynuyorlar. Sonra bir kıvılcım yetiyor, ateşe veriyorlar toprağı sıkı sıkı kavrayışlarımı. Dumanı boğuyor, gözlerimde susmayan bir yangın alarmı...Kırklasan da arınmaz gibi, simsiyah oluyor içim, içim katran karası.
Anlıyorum ki ağaçlarımı, kilometrelerce ormanımı yitirmişim...Bozkıra dönmüş ruhumla, ne kadar olunursa o kadar var oluyorum hayatta. Söyleyemiyorum, söylesem anlaşılmayacakmışım gibi bir his; susuyorum. Rezil bir yorgunluk üstümdeki, nereye gitsem dinlenemeyecekmişim gibi. Umut dedikleriyse benim gözümde, yaptıkça yıkılan, dokundukça kırılan sırça köşk. Nasıl anlatmalı ki; ateşi kırkı aşmış, sıtma tutmuş zamanları, kimseli kimsesiz tamlamasıyla kavgaya tutuşmalarımı...Ama hiçbir şeye, hiç kimseye tutunamayışlarımı?
Yalnızca ben miyim böyle? Hayır. Gören, duyan, hisseden, hatta okuyup anlayan herkes aynı. Herkes herkesin hiç kimsesi. Herkes bir adres arıyor, yuvam diyebileceği bir ya da birkaç insan. Yok. Yol boyu o kadar hırpalanmış, o kadar çok yüklenmiş, sırtlanmış oluyorlar ki hayatı ve bir o kadar yorgun...Ruhlarına yuva olacak ruhu bulduklarında da, algıda zayıflama olduğundan mıdır nedir, artık; gözleri iyi seçmiyor, çokluk yürekleri kaldırmadığı gibi, ruhları da taşıyamıyor. Yanından öylece geçip gitmesine izin veriyor, belki de vermek zorunda kalıyor ve sonunda İNSAN kaybediyor İNSANINI.
Comments