top of page

Hamdolsun Yasadışıyız

Updated: Jan 24, 2023



Hani bir mucize gerçekleşse, es kaza tüm dileklerim bir çırpıda oluverse bile mutlu olmaya yetmeyecek gibi bir his... Azmanlaştıkça azmanlaşan, yorgunluk gibi değil, başka; yerinden söküp öldürmek istercesine yüreği kanırtan bir his. Size de olur mu zaman zaman Hülasa? Hani, her yerden gitmek gibi bir şeyi dert edinmişken, yaşamakla hiç alakası olmayan bir yere varmak isteyiş. Etimde bir şeyler kırılıyor, sessizliğimde köpüren iki kişilik söyleşmeler var... İçimde bir dalgınlık, dünyaları bağışlasalar, yetmeyecek gibi bir ürperiş.


Sabahlar geçiyor yine, yine akşam bitiyor işte... Gitmeler, kalmalar, ölümler ve doğumlar eksik değil. Anlıyor musun? Kiminin gözlerinde, hep bahar, sevbahar, benimki hiç biri değilse de, kimininkinde bitmeyen kış. Bir bakıyorsun güneş, hararetli hararetli anlatıyor, zaman zaman öfkesi kabarıyor ileri geri söyleniyor, bir bakıyorsun, yağmurlar becerikli ve dilbaz, okşayası tutuyor serseri adımlarımı.


Değişiveriyor her şey, her şey bakışlarda ayartılmış. Siyah oluyor beyaz, adam oluyor kadın; bu iyi bir kıvırtış değil, yollu. Yolcu olsaydı keşke, diyor daldaki bilge kuş...Cinsini bilmiyorum diye yazmıyorum kuşun, kuşun bana içerleyişi ondan. Hala ağaçların, dallarında tüneyen kuşların olduğu bir zamandan geleceğe, insan kaynaklı doğa yoksulluğuna mektup yazmaktan, sonra aynı konuların dolap beygiri olmaktan, dahası düşünmekten sıkılacak ve ne kadar süreceğini bilmediğim bir yasa gireceğimdir birazdan.


Birileri umut deyip sayıklayabilir taaa'dan, uzaktan...Bu nedene, yaslanıp mavisine, yanıma bir çocuk gelebilir ve iyice sokulduktan sonra, ''ölüler öldükten sonra da, ölmeden önce sevdikleri yemekleri mi severler'' diye bir sorunun pimini çekip fısıldayabilir kulağıma. Sonra ben, o çocuğa çok kızabilirim, bu ne biçim bir soru diye. Hatta herkes bunu isteyip, bunu bekliyor olabilir benden. Sanırım büyük bir hayal kırıklığıyım ki, bekleneni yapmıyor, kafama bir huni geçiriyorum, çocuk da isteyince ona sarı olan huniyi uzatıyorum.


Sırada, deliler gibi, karnımız ağrıyana değin gülmek var. Önce ben, sonra çocuk...Çocuk! Çocuk! Çocuk nerede? Çocuk büyümüş, kelli felli bir adam olmuş, ahkam kesmekle ve işkembeden atmak söyleminin hakkını vermekle oldukça ilgili. ''Keşkelerim çocuk kalabilseydi'' diye geçirmek yerine içimden, yarım kalan görevimi tamamlayıp, tek başıma karnım ağrıyana dek gülünce, deli olduğuma hükmediyorlar. Hazır başlamışlar madem, tüm zanlara da bir kahkaha patlatıyorum, dünya değişiyor...Güzelleştik.


Dünya ki, aslında topyekün altüst olmuş. Bak mesela, doğanın efendisi güneş doğuyor ya her gün, yarın başka renk; yeşil. Galiba bir sonraki gün portakal renginde ve portakal kokulu doğsa daha eğitici olacak. Gökyüzünü sormayın, o baştan başa toz pembe, her şey yolunda ve her zaman birileri bizi kıskanıyor sonuçta. Toprak anam, ah beni doğuran, doğrultan ve yaşatan anam, o nasıl da yalamış yutmuş denizi, mavisini...Bir içim tuzlu su şimdi gözleri. Deniz desen, aşk yırtıklarından kan bozumu, kırık kalplerden ilham almış, kavuşamayanlardan...Ağır kırmızı. Dalgalar yuttukça rüzgarı, sanki duyuluyor tabağa bırakılan zeytinin tıkırtısı ile kuru ekmeğin çıtırtısı. Hamdolsun ki varız, yasadışıyız ve en çok da hamdolsun bu gün pazar, yarın pazartesi...Sonrası bildiğiniz işte, haftanın günlerinin ipsiz sapsız, boş beleş, dövize kilitli gelip geçişi.


Bir araba boş laf ettim...Yine de canım İNSANIM, güzel bakıp güzel görürken güzelleştirsen ya İNSANIM! Ben Özdemir Asaf olmadığım gibi, sen de Lavinya değilsin. Bu yüzden kusuruma bakabilirsin; çiçeklerin var senin, göllerin, börtü böcek, irili ufaklı ve de gerekli hayvanların, ırmakların yol yol yürüdüğü dağların...Gittiğin yol yol değil, dünden itibaren yarın da sana, gitme diyeceğim Hülasa.



Zeliha AYDOĞMUŞ


04 EKİM 2020

Comments


bottom of page