Bilge Karga ve Korkuluk
- Zeliha Aydogmus
- Mar 10, 2021
- 6 min read
Updated: Mar 28, 2021
Çok uzun zamandır uçuyordu karga. Bu yüzden de hem acıkmış hem de çok yorulmuştu. Hasat mevsimi olduğu için yol boyunca geçtiği tüm tarlalarda insanlar ekin biçiyordu. Durum böyle olunca da zavallı karga tarlalardan birine girip karnını doyurma fırsatı bulamıyordu. O da bu yüzden biraz daha fazla yorulmayı göze alarak ekinlerin daha geç olgunlaştığı, ülkenin kuzeyindeki tarlalara doğru uçmaya karar vermişti. Derken tam bir şehrin evlerini ardında bıraktığı sırada bir tarla gözüne çarptı. Ama tarlanın tam ortasında bir korkuluk vardı. Karnı çok aç olduğu için kendi kendine ne olursa olsun gidip korkulukla konuşmaya ve karnını doyurabilmek için ondan izin istemeye karar verdi. Korkuluğun kendini duyabileceği mesafeye kadar yaklaşarak;

''Merhaba korkuluk kardeş'' diyerek söze başladı. Ona ne kadar uzun zamandır yollarda ve karnının da bir o kadar aç olduğunu söyledi. Sonunda da ''Tarladaki mısırlardan biraz yememe izin verir misin?'' diye sordu. Soğuk sıcak demeden tarlanın ortasında duran ve ağustos sıcağından bunalmış halde olan korkuluk da, ona izin verebileceğini ama bunun için bir şartı olduğunu söyledi. Karga çok aç olduğu için hemen atıldı; ''Nedir şartın korkuluk kardeş?'' diye sordu.
Korkuluk da bıkkın ve karganın istediği şeyi yapabileceğine inanmayan bir tavırla dileğini anlatmaya başladı; ''Hiç kıpırdamadan yaşamaktan bıktım. Zaman zaman kollarıma konan kuşların benimle yerimden kıpırdayamadığım için dalga geçmeleri beni çok üzüyor. Eğer sen beni robota çevirirsen benim tüm dertlerim biter ve ben de senin tarladaki mısırlardan bir kısmını yemene izin veririm. Ne diyorsun, bu dileğimi gerçekleştirebilecek misin?''
Bizim karga kardeş, iki yüz yirmi iki yaşına geldiği ve bu yaşa kadar sayısız kitap okuduğu için artık hem bilge hem de becerikli bir kargaydı. Bu durumda tabii ki korkuluğun bu isteğini yerine getirebilirdi. Zaten başka türlüsü de mümkün değildi. Çünkü korkuluğun anlattıklarına çok üzülmüş ve zaten içten içe ona yardım etmeyi dilemişti.
Hal böyle olunca karga hiç vakit kaybetmeden, ''Tamam sana yardım edeceğim.'' diyerek geldiği yöne, yani evlerin olduğu tarafa uçmaya başladı. Tam kasabanın girişinde, traktörlerin onarımının yapıldığı bir tamirhaneye rastlayınca çok sevindi. Ama orada elleri yüzleri simsiyah olmuş ve üstü başı yağ içinde kalmış vaziyette çalışan insanlar vardı. Karga bu durumu farkeder farketmez, tamirhanenin etrafında süzülerek bir tur attı ve bu sayede tamirhanenin arka kapısını keşfetti.
Vakit kaybetmeden arka kapının az ilerisinde bulunan çınar ağacının dalına kondu ve içeriyi gözetlemeye başladı. İçerde iri kıyım, güçlü kuvvetli bir adam elindeki alet edevatla bir traktörü tamir ediyordu. Bu arada biraz beklemesi gerekti bizim bilge karganın. Ama sonunda içeride tamir yapan usta müşteri geldiği için onunla konuşmak üzere dışarı çıktı. Tabii bizim bilge karga da bu fırsatı iyi değerlendirdi. Ondan umulmayacak bir hızla korkuluğu robota çevirmesi için gereken metal parçalarla birlikte alet ve edevatı da dışarıya taşıdı.
Şimdiyse tek yapması gereken bu parçaları kimse görmeden bir bir ve hızlıca tarlaya götürmekti. Ve o da çok yorgun, aynı zamanda da açlıktan bitkin düşmüş olmasına rağmen öyle yaptı. Hepsini tek tek tarlaya taşıdı.
Karganın getirdiklerini görüyordu dörmesine korkuluk, ama bu parça parça hallerinden kendini nasıl robota dönüştüreceğini kestiremiyordu. Karga biraz soluklandıktan ve susuzluğunu giderdikten sonra daha fazla vakit kaybetmeden işe koyuldu. Korkuluğu robota çevirmek o kadar kolay bir iş değildi tabii ki, ama karga kan tere batmasına karşın pes etmeden çalıştı çalıştı çalıştı.
Yaşasıııın! Diye bağıran korkuluktu. Veee işte tüm bilgi birikimini kullanan karga sonunda başarmıştı. Korkuluk yerinde bir saniye bile duramıyor, tarlanın bir ucundan diğer ucuna gidip gelirken, bir yandan da sevinç naraları atıyordu. Sonunda gelip karganın yanında durdu ve ona defalarca teşekkür ederek bu iyiliğini hiç unutmayacağını söyledi.
Karga da onun mutluluğuna katılıyordu katılmasına, fakat artık hem yorgunluktan hem açlıktan ayakta duracak hali kalmamıştı. Ve korkuluğa bakıp sordu bizim bilge karga; ''Eh madem dileğin gerçekleşti, ben de bana söz verdiğin şu mısırlardan yiyebilirim artık değil mi?'' dedi. Bu sözleri duyar duymaz korkuluğun yüzündeki neşeli ifadenin yerini düşünceli bir ifade aldı ve bir süre sonra kargaya bakarak; ''karga kardeş benim için yaptıkların beni çok mutlu etti, bu iyiliğini asla unutamam, hakkını da asla ödeyemem ama lütfen beni affet,'' dedi, bu duruma çok şaşıran karga kafasını kaşıyıp anlamaya çalışırken korkuluk sözlerini şu şekilde bitirdi; '' senin tarladan mısır yemene izin verirsem, diğer kuşlar bunu görür ve tüm arkadaşlarına haber verirler. Eğer hepsi birden tarlanın üzerine çöreklenirlerse ben mısırlrı nasıl korurum? Bu yüzden senin tarladaki mısırlardan yemene izin veremem.'' .
Bu sözleri işiten karga, artık o kadar yorgun düşmüş ve aynı zamanda o kadar da karnı açtır ki hiç bir cevap vermeden, üzüntüden perişan olmuş bir halde kanatlanır. Sonra da ancak tarlanın hemen kenarındaki ceviz ağacına kadar uçabildiği ve bir kaç saat sonra karanlık olacağı için geceyi orada geçirmek üzere dallardan birine tüneyerek uyuklamaya başlar.
Korkuluk ise, yıllarca süren esaretten kurtulmanın verdiği sevinçle durmadan tarlanın içinde gezinip durmaktadır. Bu gezinmeler epey sürdükten sonra korkuluk birden olduğu yerde çakılıp kalır. Bir an şaşkın şakın ne olduğunu anlamya çalışmasına, olduğu yerde bir süre durup sonra tekrar yürümeyi denemesine rağmen, korkuluk artık yürüyemiyordur. Oldukça çaresiz ve ne yapacağını bilmez durumda kalan korkuluğun sonunda aklına, utana sıkıla da olsa kargaya danışmak gelir. Öyle ya yürümesini sağlayan kargadır, doğal olarak da neden yürüyemediğini de ondan iyi kim bilebilir ki!
Korkuluk, aklına gelen bu fikri hemen uygulamak için daldaki kargaya seslenir. Karga, yorgunluktan uyuya kaldığı için, korkuluğu ancak dördüncü seslenişinde duyar ve irkilerek yerinden sıçrar. Karganın uyandığını anlayan ve sevinen korkuluğa dönerek ne olduğunu sorar. Korkuluk da ona artık bir adım bile atamadığını söyler ve nedenini sorar.
Bir süre uyuduktan sonra az da olsa güç toplayan karga, korkuluğun yanına gelip sağına soluna bakar. İlk önce bir şey anlayamaz, ama sonunda sorunun nereden kaynaklandığını kavrar. Korkuluğa döner ve ona; ''Çok fazla hareket ettiğin için bağlantı yerlerine taktığım vidaların çevresinde hiç yağ kalmamış. Sen de bu yüzden hareket edemiyorsun artık.'' der.
Bu sözler üzerine, yüzüne endişe ile üzüntü karışımı bir ifade yerleşen korkuluk; '' Eee şimdi ne olacak, ne yapacağım ben? Bundan sonra hiç yürüyemeyecek miyim? Sen benim için hiç bir şey yapamaz mısın?'' diyerek kargayı soru yağmuruna tutar.
Onun o halini gören karga, kendine yapılanı unutmasa da ne yapsın, ''bir çaresi var'' diyerek söze başlar, ''o çare de, benim seni makine yağı ile bir güzel yağlamam'' diyerek sözünü bitirdi. Bulunduğu bu zor durumdan kurtulmanın bir çaresi olduğunu duyan korkuluk, önce deliler gibi sevindi, sonra yüzünü utangaçlık ve pişmanlığın eşlik ettiği bir ifade kapladı. Sonrasındaysa ortalığı derin bir ölüm sessizliği aldı.
Korkuluğun yeterince dersini aldığını düşünen karga oldu sessizliği bozan. Korkuluğa döndü ve; ''Seni de anlıyorum söylediklerinde haklıydın. Evet benim mısırlardan yememe izin verseydin diğer kuşlar tarlayı istila edip tüm mısırları yiyebilirdi. Ama eğer böyle kestirip atmasaydın ve kafa kafaya verseydik bunun için bir çare düşünüp bulabilirdik.'' dedikten sonra, ''Şimdi ben sana yine yardım edeceğim. Bu kadar çabuk yaşanacağını tahmin etmesem de, bu durumun eninde sonunda başına geleceğini biliyordum. O yüzden de tamirhaneden bir tanede yağdanlık getirdim yanımda. İşte orada tam ceviz ağacının altına bırakmıştım. Şimdi onu getirip vidalarının olduğu eklem yerlerini yağladığımda hiç bir şeyin kalmayacak.'' diyerek sözünü bağladı.
Konuşma sırası korkuluktaydı, çünkü karga susmuş öylece bekliyordu. Korkuluk ezilip büzülen bir ses tonuyla başladı söze ve; '' Tamam karga kardeş, öncelikle sözümde durmadığım için ve senin o bitkin, çaresiz kalmış halini umursamadığım için senden özür dilerim, lütfen beni affet olur mu?'' dedi. Sonra da; '' Peki şimdi ne olacak, ne yapabiliriz bu durumda? Yani senin hem karnını doyurman, hem bunu diğer kuşların görmemesi, hem de beni bağışlaman için ne yapmam gerekiyor şimdi? Sen bilge bir kargasın ne olur düşün taşın ve bir çare bul ve bana söyle. Bu sefer kesinlikle yapacağıma söz veriyorum. Hem bak ben dersimi aldım. Öğrendim artık, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmeleri için birbirine bir kez değil sürekli ihtiyacı olduğunu. Bak eğer bu sefer de sözümde durmazsam, sen de bir dahaki sefere bana yardım etmezsin, ben de öylece hareketsiz bir halde kalakalırım. Hıh ne dersin karga kardeş bana yardım edecek misin?'' dedikten sonra, soru dolu bakışlarını pür dikkat karganın bilge bilge bakan gözlerine kenetledi.
Karganın niyeti korkuluğu utandırmak değildi aslında. Bu yüzden de korkuluğun söylediklerinin pek çoğunu duymamıştı bile. Çünkü o korkuluğun endişe ettiği konuyu düşünüyordu. Şimdi nasıl etmeli de, diğer kuşlar görmeden bir iki koçan mısır yiyebilmeli ve bu sayede de korkuluğun başını belaya sokmamalı diye soruyordu kendi kendine.
Onca bitkinliğine karşın birden ''buldum'' diye bağırdı. Korkuluk bile birden ürktü ve sıçradı. Karga korkuluğun kendini toparlyıp ''Neyi, söyler misin lütfen neyi buldun?'' diye sormasına bile fırsat vermeden anlatmaya başladı:
-Şimdi ben, son gücümüde kullanarak gidip yağdanlığı buraya getirecek ve senin vidalarınla eklem yerlerini bir güzel yağlayacağım. Sonrasında ise, sen hareket etmeye başlayacaksın ya, işte o zaman tarlada olgunlaşmış olan mısır koçanlarından, gönlünden koptuğu kadarını toplayıp tarlanın dışına götürüp bırakacaksın. Ben de, akşam olup diğer kuşlar yuvalarına çekildiği sırada, gidip bir güzel karnımı doyuracağım. Anlaştık mı?
Bu öneriyi enine boyuna düşünecek hali yoktu korkuluğun. Çünkü karga onca açlığına, halsizliğine rağmen bilgeliğini konuşturmuş ve mükemmel bir planla karşısında vereceği cevabı bekliyordu. Ne diyebilirdi ki? Hemen aceleyle içinden sevinç taşan bir ''Evet'' çıktı ağzından.
Karga, bu cevabı alır almaz gözleri ışıldadı ve önce bir ziyafet sofrası görmüş gibi kanatlarını ovuşturdu, sonrada ceviz ağacının dibinde onun almasını bekleyen yağdanlığa doğru havalandı. Alır almaz hiç vakit kaybetmeden korkuluğun yanına geri geldi ve onu bir güzel yağladı.
İşte olmuştu, korkuluk artık hareket edebiliyordu. Tabii ki yine çok mutlu oldu ve bu sefer kargaya teşekkür eder etmez hemen söz verdiği gibi, tarladan bir kucak mısır koçanını toplamasıyla, tarlanın yanında yükselen ceviz ağacının dibine bırakması bir oldu.
Zaten akşam olmak üzere olduğu ve diğer kuşlar yuvalarına çekildiği için, karga da mısır koçanlarının başına gidip önüne ilk gelen koçandan yemeye başladı. Karnı doydukça yüzü aydınlanıyor, gözü ışıldıyordu. Bu durumu gören korkuluk ise, bu yaşananlardan alması gereken dersi almış ve bir daha böyle bir şey yapmayacağına kendi kendine söz veriyordu. Kendi kendine tekrarlayıp durduğu cümle ise;
''Çok oku, çok öğren, çok düşün; sorun varsa mutlaka bir çaresi de vardır.'' idi.

Comments