top of page

SES

Updated: Mar 11, 2021

ÖYKÜ

/

ree
SES / ŞENOL YAZICI







Bir solukta bitirdiğim uzun yazılardan biriydi.

Sarsıcı bir öyküydü Şenol Yazıcı'nın "SES".

Uzun süre hakkında bir şey yazmak istemiş, ama yazamamıştım.

Sonra onu tanıtan bir yazı gördüm ,imdadıma yetişti, desem yerı.

Öykü seviyorsanız

önce eleştirisini okuyun,

sonra da resme tıklayarak öyküyü

Z.A









Nail UYAR

*

AŞKARAYANDAKİ "SES"

/

AŞKARAYAN / Şenol Yazıcı, Öykü, İstanbul 2006

/

Şenol Yazıcı’nın Aşkarayan adlı öykü kitabında birbirinden güzel üç öykü var: Ses, Benim Kimsem Olsana ve Aşkarayan. Bu üç öyküden beni en çok etkileyen “Ses” oldu…


Edebiyatla uğraşıp da Şenol Yazıcı adını duymayan var mıdır? Bilmiyorum. Ben yine de kendisini, kitabının başındaki özgeçmişinden çok kısa alıntılarla tanıtayım. Trabzon’da doğmuş, Türk Dili Edebiyatı öğretmeni. 1979’dan beri birçok dergi ve gazetede deneme, şiir ve öyküleri yayınlanmış; radyo ve televizyon programları yapmış; 10’a yakın kitaba imza atmış öykücü ve romancılarımızdan biri. Aynı zamanda (Bursa’da) MaviADA dergisini çıkarıyor.


Sevgili Yazıcı, Ses öyküsünde, Sabahattin Ali’nin Kağnı öyküsünde olduğu gibi sözü eveleyip gevelemeden, doğrudan olaya girerek anlatıyor. Bu her yazarın başarabileceği bir iş değildir. Öyküde olayı baştan girerek anlatmak, cesaret işidir. Olay en son ortaya çıkması gerekirken bunu en başta anlatmak ve ondan sonra da o öyküyü okutabilmek büyük ustalığı gerektirir. Bu tür öykülerde başarılı olabilmek her babayiğidin harcı değildir. İşte, Şenol Yazıcı bunu başarabilmiş ender öykücülerimizden biridir . Hem olayı en baştan vereceksin, hem de öyküyü bir solukta okutacaksın; başarı buradadır bence.


Ses öyküsü “Çocuklar, ırmakta yılanlar çıyanlar tarafından yenmiş bir kadın ölüsü bulmuştu.” tümcesiyle başlıyor. Yazarın dili yalın, bir o kadar da güçlü. Ölüyü bulan çocukların içinde en meraklısı ve sabırsızı Ermeni değirmencinin oğlunun olması, öykünün Doğu Karadeniz’de geçtiği anlaşılıyor. Hemen aklıma şu geliyor: Geçmişteki Ermeniler ile Türkler arasındaki husumet olmadığını, Türk çocuklarıyla Ermeni çocuklarının arkadaş olduklarını fark ediyoruz.

...

1940’lı yıllardan beri süregelen jandarma baskısının ne denli ağır olduğunu öyküdeki diyaloglardan öğreniyoruz.

Öyküde Köse Hasan’ın ortaya çıkışı, yine jandarma komutanının köy meydanındaki çocukları uzaklaştırmaya çalışmasıyla çıkıyor. Kendisini kovalayan ve bağıran komutana aldırış etmeyen Köse Hasan için, bu kez muhtar araya girerek “-Çocuk değil o, ben yaşlarda var. Köse deriz.” diyor. Yazar Köse’yi bize şöyle tanıtıyor: “On üç, on dört yaşlarındaki bir çocuk gövdesine sahip Köse’yi kimsenin adam yerine koyduğu yoktu. Göğsü içeri göçük, sırtı hafiften kamburdu. Tüy adına neyi varsa beyaza yakın sarıydı. Dar alnının hemen ortasından başlayan saçları, hiç budanmayan gür çalılıklar gibi başını sarıyordu. Sakal çıkmayan köse yanakları, parlak mavi gözleri ona iyice bir çocuk görüntüsü veriyordu.” Yazar, sanki kamera görüntüsüyle gözümüzün önüne getiriyor Köse’yi. Hem de güçlü bir betimlemeyle.

...

Şenol Yazıcı Köse tiplemesiyle çok ilginç bir karakter çizmiş, insan yaşamında en zor olan yalnızlık temasını Köse üzerinden çok başarılı bir şekilde ortaya koymuş. Yalnızlık öyle bir duygudur ki yaşayan bilir. Kişi çok zengin olabilir, ama yine de gariptir. Yani yalnızdır. Yalnızlık duygusunu zenginlikle, parayla pulla da gideremezsiniz. İşte, yazar bu öyküsünde buna vurgu yapmış.

Hem de başarılı biçimde. “Ses” hiç tereddütsüz (duraksamadan) en beğendiğim yirmi öyküden biridir. Yalnızlık psikolojisini bu denli başarıyla veren usta bir yazardır, Şenol Yazıcı benim için. Bu kitaptaki üç öyküyü de bir solukta okuyacağınızı inanıyorum. Ve okumayanlara da öneriyorum.

Yüreğine, beynine, eline sağlık Şenol Yazıcı.

Comments


bottom of page